23 Aralık 2013 Pazartesi

Dalgacı Damla

İşim gücüm budur benim
Her sabah kalkar,
Nefsimi temize çekerim.
Uyursunuz siz hala.
Ben günahlarımı beyaza boyarım.
Uyanır bakarsınız ki pür-ü pakım hala.

Kim demiş hata yaptığımı,
kalp kırdığımı, kim demiş.
Bilmezsiniz.
Ben herkesi severim.

Hem kim demiş; öfkelendiğimi, iki yüzlü olduğumu.
Ben dürüstlüğün kitabını yazdım.
Tabii onu da bilmezsiniz.

Acı verir bazen de hatalarım.
Kanarım, yırtılırım.
Yarıklarımdan cerahat ve kir akar.
Hiçbir dikiş tutmaz o zaman gözlerimi
Akarım.

O zaman nefsim delirir.
Çöker vicdanımın üstüne kara kaplı öfkeler, şeytanlar.
Ateş inkar ettirir. İnkar neşe verir.

O zaman dalga geçerim işte.
O da benim vazifem;
Benim, insanın...
 Bir yük düşünürüm omzumda.
Bir inkar düşlerim düşümde.
Bir düşüş, hayalimde.
Ve sonra bir cennet düşünür, gülerim.

Yani,

Ne halt edeceğimi bilemem.

(Orhan VELİ: DALGACI MAHMUT şiirinden ilham alarak.)

24 Ekim 2013 Perşembe

YOL

Tİn suresi 4. ayet: Andolsun ki biz insanı en güzel bir surette yarattık. Daha sonra onu aşağıların aşağısına ittik.
Ben, aşağıların aşağısına itilmiş kul...
kirden, cüruftan kaçmaya çalıştıkça çamurun içinde kaybolan...
alt basamakları geniş, neredeyse bir adam boyu genişliğinde oval bir kule merdivenindeyim. yukarı çıktıkça basamaklar daralıyor, inceliyor, kayganlaşıyor. zirveye yaklaştıkça merdiven kayboyup buzlu bir yamaca dönüşüyor yol.
Defalarca düşüp başımı dizlerimi kanatıyorum. Ellerim çatlak, tırnaklarım kan revan.
Öyle bir an geliyor ki unutuyorum en alt basamaka olduğumu. Tırmanmayı unutuyorum.
Aylarca o ilk basamağın etrafındaki çukurlarda gezinirim de hiç farkında olmam.
Hem insan bataklığın kokusuna bile alışırmış da etrafındaki zehirli havanın farkına bile varmazmış.
Bu zehir damarlarında gezindiğini farkettirmez. Ruhum cehennem kapısında bir bekçiye dönüşür ve beni itmek için binlerce insan birbiriyle yarışır.
Ne zaman geldim ben buraya?
Bu insanlar kim?
Onlara ne yaptım da benden bu kadar nefret ediyorlar?
Sonra bir kaçış yolu bulup yeniden merdivene ulaşıyorum. merdivene tırmanmalısın diyor içimden bir ses.
Merdiveni bulup yeniden tırmanmalısın. Zirveye ulaşmaktan başka çaren, kurtuluşun yok. Bu kez daha sağlam bas yere adımlarını. Daha kuvvetli sarıl çıkıntılara.
Bir yol bir iz arıyorum aynı yolu bir kez daha tırmanırken. Benden önce gidenlerin bıraktığı izler olmalı. O koca buz kütlelerini erittikleri bir nokta...
Ama bulamıyorum. Kendi başımayım bu yolda. ne bir arkadaş ne bir yakınım bana yardım edebiliyor.
Ruhum hep böyle bir mücadelenin içinde. Mücadeleden yorulsam keskin kayalar ayağıma batıp, bana ucunda durduğum uçurumu hatırlatıyor.
Tırmanmaya her yeltendiğimde kendimş çukurun dibinde buluyorum.
Yol bitmiyor, uçurum kapanmıyor. Beni aşağı itmek isteyenlerse azalmıyor çoğalıyor.
Anlıyorum ki iten de çıkartanda bir. Birlerin onda birleştiği bir Bir.
Beni bir O çıkartabilir. Bazen bir sitem gönderesim gönderesim geliyor.
Neden daha güçlü değilim.
Neden deli değilim Fazılın dediği gibi.



Sakarya; sâf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
 Necip Fazıl KISAKÜREK

Esfeli safiline beni ayaklarım mı götürdü yoksa itildim mi? Çıkış benden mi yoksa beni affetmesi gereken diğerlerinden mi?
Yol karanlık, pusulam bozuk. elimdeki haritalar rüzgarda birbirine karışıyor. zirveye en yakın olduğum yerde üstüme taşlar yağıyor.
Ben kendimi yine o kızgın insan kalabalığının önünde buluyorum. Ben mi kazanacağım, onlar mı?
Ölmek... Bu bilmecenin cevabı ölünce verilecek elime. kovalamaca ya zirve yamacında açılan bir kapının önünde ya da ateş uçurumunun  başında o insanların elinde bitecek.
Merhamet... Bir olanda bol fani olanda kıt.
İnsan insanın etine düşkün.
Sonum tam bir meçhul.

17 Mayıs 2013 Cuma

Kaç Kez Değiştirebilir İnsan Kendini

Her baharda bir değişim furyası görünür bilumum medyada.
 'Yeni bir başlangıç yapın, klişeleşmiş hayatınızda.' başlığıyla insanlar köşe bucak kovalanır, gazete sayfalarında.
'Hayatınızı yeniden düzenleyin, yeni bir şehre gidin, saç renginizi değiştirin, kilo verin, işinizi sevmiyorsanız işinizi değiştirin.' vs. Hatta şöyle bir ifadeyle karşılaşmadım diyen yoktur herhalde.

' Bu formülleri uygulayın gençleşin.' İnsanın yaşlılıkla imtihanı gerçekten kitapları dolduracak kadar malzeme içeriyor. Konumuz bir insanın hayatı boyunca ne kadar değişebileceği. Silip silip yeniden oluşturabilir miyiz kişiliğimizi?
Kaç kez değiştirebiliriz saç rengimizi? Saç rengi değişince daha iyi olacağımızın, daha sevecen, daha sabırlı olacağımızın garantisini kim verecek? Kuaförümüz mü?
Psikiyatristlerimiz hastalarına kendinizi olduğunuz gibi kabul edin derken terapilerde, gazete sayfalarında 10 maddede yeni yaşam formülleri veren kimler. Aynı psikiyatristler değildir herhalde.
Zaten kimin yazdığı değil böyle bir şeyin gerçekten olup olamayacağı ilgilendiriyor beni. Bir insanın gerçekten isterse yapamayacağı bir şey yoktur. Bunu kabul ediyorum. Kişiliğinin bir parçası haline gelmiş bazı özellikleri  değiştirmek çok zor bir sınavı kazanmakla aynı derecede mi zor? Yoksa daha mı kolay?
Diyelim ki agresif yapıdaki bir adam öfkesini kontrol altına almakla uğraştı, didindi, sonunda da pamuk gibi birine dönüştü. Sonra bir yerde çalışmaya başladı, ama o yok etmek için uzun süre çabaladığı özelliği ona başarılı olması için gerekli oldu. Bu adamın halet-i ruhiyesi nasıl olurdu? Bir sigorta şirketinde çalışırken sünepe kimliğinden kurtulmak için kendini hırpalayan bir bayanın o halini muhafazakar aile çevresine girdiğinde maskeleyebileceğini kim iddia edebilir. Annesinin kızının bu ani açılmasıyla ilgili neler düşüneceğini ben tahmin edebiliyorum. Her tayin döneminde farklı yörelerde çalışan bir öğretmeni ele alsam nasıl olur acaba? Çalıştığı yörede giyim tarzından konuşmasına, yeme içme kültüründen ikili ilişkilerine her şeyiyle sırıttığını düşünelim. Önce kendini olduğu gibi kabul ettirmeye çalışacak. ' Ben böyleyim, böyle giyiniyorum, insanlarla böyle konuşuyorum' gibi karşı dayatmalarda bulunup  kendini her haliyle korumaya çalışır. Sonra oradaki insanların siyasi görüşlerini (çoğunluk  olarak göz önünde bulundurursak tabii) yöresel kıyafetlerini, neyi neden yaptıklarını anlamaya çalışır. Bir süre sonra kemikleşen değerleri ( bunlar dini değerlerse hele de) hariç beraber çalıştığı insanlara benzemeye başladığını kendisi de farkedecektir. Mesela şivesi çalıştığı yöredeki insanlara benzeyecektir. Bunun tersinin olması için kendini eve kapatması falan lazım. Değişmemeyi başarırsa eleştirilecektir. Bazı insanlarda 'Beni bu kadar çok eleştiriyorlarsa bir bildikleri vardır' deyip kendini paralar. Bu tip insanın her girdiği ortama, her maruz kaldığı yeni duruma göre kendini yeniden programlaması onu ne hale getirir. Beyni, kalbi ya da sinirleri süzgece dönecektir haliyle. Tabii ailesinin, eşinin, çocuklarının isteklerleri doğrultusunda değişmeye zorlanan erkekler ve kadınları da saygıyla anmak gerekir. Herkes değişmeye zorlar bizi, biz biz olarak kalmaya çabalarız. Kendimizi topluma olduğumuz gibi kabul ettirmeye çabalarken toplum bizi değişmeye zorlar.İnsanın özellikle fikri yapısının sürekli değişmesi olağan hatta elzemdir. Malum toplum geliştikçe fikirler de gelişir ve değişen çağlarla birlikte insanların inançları bile değişir. Ama bu değişiklikler çağları bulur. Bir insan ideolojisini, dinini, saç rengini değiştirirken zorlanabilir, ama bu adalet anlayışını ya da sulugözlülüğünü değiştirmek kadar da zor değildir.
Bir insana, 20 sene boyunca pembeden nefret etmiş bir insana pembe giymeyi dayatmak ne kadar mantıklı. Yani bu bir alışkanlık bile değil, zevk meselesi. Pembeyi sevmemek bir siyasi partiyi sevmemek gibi değildir. Ha kendisi pembeyi sever, giymeye başlar o ayrı. Bir inanç ya da fikri oluşuma gönül vermek, inanmak içine doğduğumuz coğrafya ile belirlenirken, heyecanlı biri olmak biraz daha karmaşıktır. Aklımızı kullanarak bilgimizi, kültürümüzü, anlayaşımızı geliştirebilir; bunun sonucu olarak da hoşgörümüzü, merhametimizi arttırabiliriz. Ama bir fincan yeşil çayla kredi kartı borçlarımızı unutamayız. Ne kadar dirsek çürütsek de ruhumuzda yoksa şair olamayız. Depresif bir insansak hayata daha pozitif bakmayı öğrensek bile bu ha deyince olmaz. Mızmız bir insan eğitimle bunu kontrol altına alabilir, ama yok edebilir mi orası muamma.
İçinde bulunduğumuz ortamın rengini illaki alıyoruz.  Sürekli iş ortamı değişen insanların her seferinde uyum sorunu yaşaması neden peki? Değişime ayak uydurma çabası ve beklentisi. Sebep bu işte. Stres ise hayatımızda ters  giden her şeyin sebebi neredeyse. Şimdi düşünüyorum da isteyerek ya da istemeyerek birine böyle bir stres yaşatmış olabilir miyim?

Her şey aynı çıkmaz sokağa götürüyor bizi: İnsan ilişkilerindeki tutarsızlıklar, adaletsizlikler, anlayışsızlıklar yumağına.
Ve hep aynı çözüm bu sokağın duvarını yıkabiliyor: Empati.

28 Şubat 2013 Perşembe

Kapatmayın kalın perdelerinizi kalemime
kalın, tozlu, kurşuni perdelerinizi.
kat kat örtmeyin tüllerinizi yüzünüze
sadece siyahı gösteren tüller

ruhumun kasveti boğuyor sevinçleri
kaçıyor mutluluklar.
Geçici heveslerin peşinde
ömür tüketen bir zavallıya dönüştürüyor
hercailiğiniz.

yoruyor, alay ediyorsunuz.
kurallı kuralsız, saçma anlamlı
her haliyle sevilen
sevgili gibisiniz.

sizin karşınızda
nefret mi aşka gebe,
aşk mı nefrete köle?
şaşıyorum, tökezliyorum.
çekmeyin zincirlerini bu kadar,
elinizde tuttuğunuz prangalarımın

her yerde arıyorum bir kör gibi
baksam da göremiyorum.
sonra karanlığın en zifirinde
ansızın gelip uykumu aydınlatıyorsunuz.
bazende güneşimi karanlık aya kurban veriyorsunuz.
bulunca özgür
bulunca yeniden tutsak

bir zincirinizden kurtulmadan
binlercesini geçirmeyin sayfalarıma

grafit siyahı gibi sessiz,
belirsiz gülümsemeleriniz,
bir lütuf gibi
ağır bir yük omuzlarımda.

kağıdın beyazında boğsam hepinizi
kaçabilir miyim zindanınızdan

22 Şubat 2013 Cuma

DAĞLAR BAŞI DUMAN DUMAN

Ben dağların kızıyım
Sen bakma benim şehre inmek zorunda kaldığıma
Nerde bir düzlük görsem gözlerim arar dağların azametini
Azametli kuş kartalda bu yüzden yaşar dağlarda
Düz ovayı da gördüm yaşadım orada da
Amma gözlerim ufuklarda bir yükselti aradı hep
Dağların çevrelemediği bir diyarda
Savunmasız, korunaksız gibiyim sanki.
Yalnız geceleri değil gündüzleri de bekler dağlar başucunda.
Bir yere gitmezler
Hep aynı ululuklarıyla dururlar yerlerinde
Sen bakma şehirlerde paslandığıma.
Dağın havası sıkmaz beni seni sıktığı kadar.
Oranın insanın ciğerlerini yakan bir nefesini
değişmem ovanın bin nefesine
Şimdi merdivenleri çıkarken tıknefes kaldığıma da bakma
Sen beni çocukken görecektin
Senin uçurum deyip yanına yaklaşmaya korktuğun dağ yamaçlarında
Ben çiçek toplardım.
Lale ve nergislerin en kıymetlisi İstanbul'da
En zor bulunanı ise dağlarda
Dağın yüksekliğine alıştıysan bir kere
Hep daha yükseğe çıkmak istersin
Daha, daha yükseğe çıkmalıyım
En yüksekten bakmalıyım köyüme dersin
En yüksek yamaç hiç bitmez oysa
Birini aşınca daha yükseği çıkar karşına
Yorulduğumu hatırlamam ben dağa çıkınca
Hep beni çağırırlarmış gibi gelir ne zaman bir dağ görsem
Sanki orada olmalıymışım gibi gelir.
Gelemem dağlar
Gelemem derim.
Beni prangaladı kader Ovalara


Bahar dağlara da gelir hem.
Sadece lalesiyle değil
Her çeşit kokusuyla, rengiyle gelir hem de
Bir kayasının tepesinde adaçayının en lezzetlisini toplarken
Diğer kayanın oyuğundan kar yersiniz Haziran ayında



Sığınmasını bilirsen yuva olur dağ
Bilmezsen can alır.
Ürkütücüdür uzak tutar kendinden,
Ama sesine ses verir kayalar
Seslenmeyi bilirsem




En güzel türkülerde dert ortağı olurlar ozanlara
Kah delik delik delinirler
Kah Kalburla elenirler
Kimi aşığın sığınağı
Kimi Ferhatın Katili olurlar
Yinede sevadalıların kaçtığı yegane kaçış yeridir

Ben Dağların kızıydım bir zamanlar
Şimdi iyice uzaklaştım kekik kokulu dağlarımdan
Gürüldeyen çayından,
Lalesinden, Nergisinden
Sen bilmezsin dağ hasretini
Dağ havası koklamadıysan










21 Şubat 2013 Perşembe

SAHTEKAR MASALLAR

Bütün insanların karanlık yönleri vardır. Baskılarlar ya da utanmazca gün yüzüne çıkarırlar. Kimi insan gayet normal bir hayat yaşar, herkese nazik, saygılı davranmaya gayret gösterir.
Ancak filmlerdeki karanlık insanlara çaktırmadan sempati duyabilir, güzel kızı seven oğlanlardan mafyavari olanın aşkına daha fazla saygı gösterir, Tom ve Jery'nin savaşında Tom'u, Road Runner da çakalı kayırırlar. Hatta sözde iyi olan karaktere kin bile beslenir. 
Sadece çizgi filmlerdeki sevimli kötüleri sevsek iyi. Bir de beyaz camdaki pek de sevimli olmayan karakterlere sempati duyuyoruz. Bunun artık klişeleşmiş örneği Dexter denilen seri katil. Yakalnmasını ve adaletin karşısına çıkmasını isteyen kaç kişi vardır ki. Eminim bir elin parmaklarını geçmez. Bende hep böyle kötü olmasa da ikinci sırada kalmış hafif gölgeli karakterlere sahip çıkmışımdır. Nedenini hep psikolojik olarak görüyordum doğruymuş.
Meğer bizdeki bu hırsızı, aç kurtları, hatta seri katilleri sevme güdüsü çocukken dinlediğimiz, okuduğumuz, bize anlatılan masallardan mütevellidmiş.

Gazetinin birinde çocuk psikiyatristin değerlendirmelerine yer verilmişti. Doktorun söyledikleri ilginçti. Çünkü birçok insanın çocukluğunu, hayal ve düşünme dünyasını etkileyen masalları topa tutuyordu. Psikiyatristrin  söylediğine göre çocuklarımıza okuduğumuz, dünyaca ünlü masallar meğerse pek de masum değilmiş. Ali Baba, Robbin hood aslında bildiğin hırsız; Alaaddin üçkağıtçı ve katil. Şaşırtıcı değil mi?

Benim de çok uzun zaman önce saptadığım bir gerçekti bu. Evet eski tip masallar maalesef çocukların bilinçaltına çok kötü mesajlar veriyor. Kısa bir süre önce Grimm masallarını anlatan bir kitap almıştım, oğluma okurum ara sıra  diye. Kitaptaki masallar üçkağıt yaparak prensle evlenen tembel kızın masalını okuyunca uyandım zaten. Kız hem tembel ve annesine yaptırıyor bütün işleri hem de ülkenin kraliçesinin eğirmesi için ona verdiği odalar dolusu yünü  üç farklı kadına eğirterek prensi kapıyor. Böyle bir masalın çocuğa vereceği mesaj olabilir mi? Olur, ama tümden sakat bir mesaj bu. Doktorumuzun söylediği de tamı tamına bu zaten. Masal çocuğa yanlış davranışlar aşılamayacak şekilde olmalı. Tam tersi, olumlu davranışları, dayanışmayı, doğa sevgisini, paylaşmayı kısacası bütün güzel davranışları çok ta uçuk olamayan hikayelerle çocuklara aşılamalı. Örnek devranışları içermeli. Grimm masalları elbette tarihi çok eskilere dayanan masallar olduğu için çocuk psikolojisi neden düşünülmemiş diyemeyiz. Bu haksızlık olur. Eski zamanlarda masalların eğitici olması pek önemsenmiyordu muhtemelen. Çocukların eğlenmesi, gözlerinin şaşkınlıktan faltaşı gibi açılması hatta korkması isteniyordu belki de. Böylesi sadece eğlenceliydi ve bu da yeterliydi yetişkinler için. Çocuklar içinse ebeveynlerinin onlara masal anlatması başlı başına bir ayrıcalık olduğu için masalların onları ne kadar ürküttüğü nasıl kötü etkilediği umurlarında bile olmuyordu eminim.

Şahsen ben bu masalların hiç birini ailemden dinlemedim ama maalesef çizgi film, film olarak izledim ya da kitap şeklinde okudum. Çok küçük yaşta okudum hem de. Hala dünyada binlerce çocuk bu ünlü masal kahramanlarını okuyor, seviyor ve örnek alıyorlar. Şimdi de durum farklı değil aslında. Çizgi filmlerde bu bahsettiğim masallardakinden çok daha kötü olumsuzluklar var. Kendi çocukluğumdan örnek verecek olursam; Georgia diye bir çizgi film vardı mesela. Bildiğin çıplak sahne vardı çizgi filmde. Çıplak çizim desek daha doğru olur. Konusu da iki erkek kardeşin aşık olduğu bir genç kızın hayatıydı. Böyle bir şeyi ben daha onlu yaşlarımın başındayken izlemiştim. Şeker kız Candy'de aynı klasmanda. en sevdiğim çizgi filmlerden diğer örnekler: g.i.joe, xman, ay savaşçısı. Şu, izleyen çocukların bazılarının intihar ettiği pokemonu ise bütün çocuklarla beraber ben de izledim bittabi. Daha çok küçük yaşlarda seyretmeye başladığım bilumum canavarlı, vampirli filmleri saymıyorum bile.


Yılanlardan çok korkmamın sebebi çizgifilm karakteri kobra olabilir gibime geliyor şimdi.


Annem bilseydi garibim eminim tedbirini alırdı, ama benim çocukluğumda bunların bilinçaltına etkisi bugünkü gibi bilinmiyordu maalesef.
Annem ne seyrettiğimi kontrol etmek bir yana ne izlediğimi bilmezdi bile. Bazı günler o uyuduktan sonra televizyonu açar saatlerce seyrederdim. Bana zararları çok olmuştur eminim. Bir klişe daha: Şimdiki aklım olsaydı daha farklı olurdu.

 Ebeveynler günümüzde daha bilinçli. Çocuk psikolojisi ayrı bir bilim dalı artık. Binlerce makale yazılıyor ve bunlara biz anneler, eğitimciler, babalar erişebiliyor. Hem de rahatça. Bize düşense zamanında bizim beynimizde (daha da kötüsü ruhumuzda) oluşan tahribatların çocuklarımızn ruhunda oluşmasına elimizden geldiğince engel olmak. Gerçi bütün bu bilgi bombardımanına rağmen bizim işimiz daha zor. Çünkü bizim zamanımızda herkes masal kitabı bulamazdı, bulsa da okuma bilmek gerekirdi. Her çocuk kitap okumayı sevmezdi ayrıca. Çizgi film kanalları yoktu. Şimdi çizgi film kanalları sabaha kadar yayın yapıyor. Bilinç var kontrol zor. 

Böyle bir bakış açısıyla bakıldığında şiddetin nasıl yaygınlaştığını anlamak zor değil. Bir çocuk elbette ki her şeyi olduğu gibi olumsuz davranışları da etrafından öğrenir. Olumsuz davranışların kitaplarla, sevilen çizgi film karakterleriyle en önemlisi de örnek arkadaşlarla aşılabileceğine inanıyorum ben. Zira böyle bir dünyada bunları yaparak hiç değilse çocuklarımızın gelecekleri ile ilgili umudumuzu koruyabiliriz.

Sonuç olarak ''O eski masallar, kahramanlık hikayeleri olmasaydı dünya savaşları da belki olmazdı'' diyecek kadar da abartmamak gerekir. Çocuklarımıza kendi değerlerimizi sevdiren masallar okuyarak geleceklerine sağlam bir tuğla koyarak başlayabiliriz. 


10 Şubat 2013 Pazar

11 Soruda Mimlenen Halim

Blogger da mim li sorular furyası epey devam edecek galiba. İçimiz dışımız ayan beyan ortaya dökülene kadar. Bu da Amerikanın oyunu olmasın :))

Yusrac'ın 11 Sorusuna cevap

1 . Çocukken gerçekleştirmek için yanıp kavrulduğun ama öyle böyle değil çok çok istediğin hayalin nedir? (mutlaka vardır!)

Çocukken olmak istediğim şeyler o kadar çoktu ki. Arkeolog, gezgin sinema oyuncusu, şarkıcı. Bunları belli zamanlarda belli aralıklarda tutluyla istemedim, tutkuyla hayal ettim. Çünkü beelli sınırlamalarımdan dolayı çocukken bile şarkıcı ya da oyuncu olamayacağımın bilinciydeydim. Şarkı söylemeyi hepsinden önce istemiştim. Çok severdim yani şarkı söylemeyi.

2. Çocukluk deyince aklına gelen kelime yada cümle yada olay?

Aslında çok şey var, ama şu an için aklıma gelen ilk şey; abimle bilyalı arabası. O bilyalı arabaya bizim binmemize izin vermesi için ne çok yalvarırdık. Freni olmayan, 4 tahtanın üzerinde dengede durmaya çalıştığınız bu arabaya sahip olmak bir ayrıcalıktı bu arada.

3.Yaşadığın yılları neye göre kaç kategoriye ayırabilirsin?

(1) Flu geçen bir çocukluk
(2) İstanbulla tanıştığım aklımın bir karış havada olduğu lise yıllarım
(3) İkinci Ben Dönemi dediğim, tamemen olmasada kısmen evrim geçirdiğim, Hayatımın en anlamlı yılları olarak gördüğüm ve de çok ama çok özlediğim üniversite yıllarım.
(4) Evlilik ve anneliği tanıdığım, hala öğrendiğim şimdiki yıllarım.

4. Seni en güzel-iyi anlatan bir söz var mıdır? (kesin vardır!)
Fazla Gerçekçi ve Çabuk sinirlenen en çok duyduğum sözler.

5. Sana radyo programı yapma teklifi ile geldim farzet. Radyo programının adının ne olmasını isterdin? konusu ne olsun isterdin? (bu fikirleri ileride değerlendirebilirim bak.)
Rüyalar. Herkes  gerçekleşmiş, henüz yaşamadığı halde rüyasında gördüğü olayları anlatsın. Fantastik olsun yani: ))

6. Sen ve ben birlikte hangi konuda nasıl bir proje yaparsak iyi bir çift oluruz?

Zaten sana bunu söylemiştim hatırla. Çocuklarla ve okuduğun 2. ünv. ile ilgili. Burda yazmayayım Çalınır sonra:) anladın sen onu.

7. Hiç çocuk esirgeme kurumuna yada huzurevine gittin mi?
Evet gittim. Huzurevine gittim. Yaşlıların çoğu engelliydi. Yani bakacak kimseleri kalmamış kimselerdi.
8. Bir sürü bir sürü para vermiş olsan bile onu satın alınca mutlu olacağın herhangi bir şey?
Aslında satın alınınca bizi mutlu eden şeylerin mutluluğu daha pahalısını görünceye kadar devam eder  :)) Yinede güzel ısınan sahil kenarında iki katlı bir ev olabilir (Temizliğini tekbaşıma yapmak zorunda kalmasam daha da mutlu olurdum :))
9. Dünyalara değişemem sandığın herhangi birşey?

Oğlum, oğlum, oğlum.


10.Görünüşün, huyun kime benzer? Aileden olabilir, ünlülerden, filozoflardan, din adamı, bilim adamı olabilir. yelpaze geniş, yeter ki birine benzet.(türünün tek örneği olma lütfen mümkünse)
Klasik olarak halama benzerim. Huylarımın birazı annemdan gelir, geriside bana hastır.

11.Beni anlatacak bir cümle ve dörtlük yazacak olursan (ki olacaksın sorunun sonunda o var) ne yazarsın? 

Gördüğüm tek Ağlak film tutkunu olan  koç burcu. 

Kendimle İlgili 11 gerçek
1-Yenmeye çalıştığım Pis bir karamsarlık huyum vardır.
2-Rüyalarım Fantastik romanlar gibidir. Bazende korku filmi gibi.Sonuçta rüya oskarı olsaydı kesin ben alırdım.
3- Elime aldığım kitap Zar Adam gibi midemi bulandırsa bile sonuna kadar okurum. söz konusu kitaplar olunca mazoşistleşiyorum.
4-Başladığım, ama bir türlü bitiremediğim üç tane romanım var. (en gizli sırrım buydu. Eyvah ki eyvah.)
5-Ağrı eşiğim o kadar düşükki masaj yapıldığında bile canım acıyor. O kadar yani. Rabbim kabir azabından esirgesin.
6-Ütü yapmayı sevmeme rağmen Kumaş pantolon ütülemekten nefret ederim.Şu malum çizgi yüzünden.
7- Birinin Yüzüklerin Efendisini küçümsemesi, hele de saçma demesi sanki bana hakaret ediyormuşçasına beni sinirlendirir. Y.E. ne laf ettirmem abi.
8-Doğaüstü şeylere aşırı merakım vardır. Kim başına cinlerle ölülerle ilgili bir şey geldiğini anlatsa hemen inanırım. O derece yani.
9- Kokulara karşı aşırı derecede hassasım. Otobüste ter ya da sarımsak kokanlara o kadar çok küfrediyorum ki. İçimden tabii :))
10-Kendim de yemek seçmeme rağmen Oğlum yemek seçmesin diye Hamileyken en nefret ettiğim şeyleri bile yemiştim.
11- İnsanların fikirlerini konuşma şekillerini, Sürekli tekrarladıkları kelimeleri ya da  yaptıkları hareketleri hemen farkederim. Kusurmatik gibi çalışan gözlerim ve kulaklarım var. Aynı şeyi kendime de yapıyorum tabii ki de. Yanlış anlaşılmasın. Elimde olarak yapmıyorum üstelik. Enterasan bir özellik bana göre ve de rahatsız edici.

Şimdi benimde 11 soru yazmam gerekiyormuş. Yazmazsam ne olur acaba? Bir zamanlar kağıtlar verirlerdi elimize. Şunları şunları yap ve bu mesajı bilmem kaç kişiye de ilet diye. Yapmazsan başına şunlar şunlar gelir diye. Şimdi Öyle bir zorunluluk hissettim nedense.

İşte Benim 11 Sorum

1- Süper bir Gücün olsaydı bu ne olsun isterdin ve bu güçle ilk ne yapardın?
2-Cennetle ilgili en çok ne hayal edersin. (Örneğin ben uçabilmek isterdim.)
3- Üç dilek hakkın olsaydı (dünya hayatı ile ilgili ) ne dilerdin?
4- Bir günlüğüne Ülkenin başına geçtin diyelim. İlk icraatın ne olurdu?
5-Bir dahi olsaydın hangi alanda üretmek isterdin. (örneğin Tolkein bir dahiydi ve roman yazdı. Eimstein ise fizikte çığır açtı. Soruyu cevaplandırırken sınır koymayın)
6-Geçmişe gitseydin Hangi çağda yaşamak isterdin, neden?
8-En çok neden korkarsın. (hayaletlerden, evdiklerinden birini kaybetmekten ya da ölmekten. Ne olursa)
9-Tekrar çocuk olsan ilk ne yapmak isterdin.
10- Dış görünüşünde değiştirmek istediğin bir şey oldu mu?
11-Sonunu beğenmeyip ben olsam farklı yazardım dediğin bir kitap ya da film senaryosu var mı? Varsa hangi kitap ya da film?