17 Mayıs 2013 Cuma

Kaç Kez Değiştirebilir İnsan Kendini

Her baharda bir değişim furyası görünür bilumum medyada.
 'Yeni bir başlangıç yapın, klişeleşmiş hayatınızda.' başlığıyla insanlar köşe bucak kovalanır, gazete sayfalarında.
'Hayatınızı yeniden düzenleyin, yeni bir şehre gidin, saç renginizi değiştirin, kilo verin, işinizi sevmiyorsanız işinizi değiştirin.' vs. Hatta şöyle bir ifadeyle karşılaşmadım diyen yoktur herhalde.

' Bu formülleri uygulayın gençleşin.' İnsanın yaşlılıkla imtihanı gerçekten kitapları dolduracak kadar malzeme içeriyor. Konumuz bir insanın hayatı boyunca ne kadar değişebileceği. Silip silip yeniden oluşturabilir miyiz kişiliğimizi?
Kaç kez değiştirebiliriz saç rengimizi? Saç rengi değişince daha iyi olacağımızın, daha sevecen, daha sabırlı olacağımızın garantisini kim verecek? Kuaförümüz mü?
Psikiyatristlerimiz hastalarına kendinizi olduğunuz gibi kabul edin derken terapilerde, gazete sayfalarında 10 maddede yeni yaşam formülleri veren kimler. Aynı psikiyatristler değildir herhalde.
Zaten kimin yazdığı değil böyle bir şeyin gerçekten olup olamayacağı ilgilendiriyor beni. Bir insanın gerçekten isterse yapamayacağı bir şey yoktur. Bunu kabul ediyorum. Kişiliğinin bir parçası haline gelmiş bazı özellikleri  değiştirmek çok zor bir sınavı kazanmakla aynı derecede mi zor? Yoksa daha mı kolay?
Diyelim ki agresif yapıdaki bir adam öfkesini kontrol altına almakla uğraştı, didindi, sonunda da pamuk gibi birine dönüştü. Sonra bir yerde çalışmaya başladı, ama o yok etmek için uzun süre çabaladığı özelliği ona başarılı olması için gerekli oldu. Bu adamın halet-i ruhiyesi nasıl olurdu? Bir sigorta şirketinde çalışırken sünepe kimliğinden kurtulmak için kendini hırpalayan bir bayanın o halini muhafazakar aile çevresine girdiğinde maskeleyebileceğini kim iddia edebilir. Annesinin kızının bu ani açılmasıyla ilgili neler düşüneceğini ben tahmin edebiliyorum. Her tayin döneminde farklı yörelerde çalışan bir öğretmeni ele alsam nasıl olur acaba? Çalıştığı yörede giyim tarzından konuşmasına, yeme içme kültüründen ikili ilişkilerine her şeyiyle sırıttığını düşünelim. Önce kendini olduğu gibi kabul ettirmeye çalışacak. ' Ben böyleyim, böyle giyiniyorum, insanlarla böyle konuşuyorum' gibi karşı dayatmalarda bulunup  kendini her haliyle korumaya çalışır. Sonra oradaki insanların siyasi görüşlerini (çoğunluk  olarak göz önünde bulundurursak tabii) yöresel kıyafetlerini, neyi neden yaptıklarını anlamaya çalışır. Bir süre sonra kemikleşen değerleri ( bunlar dini değerlerse hele de) hariç beraber çalıştığı insanlara benzemeye başladığını kendisi de farkedecektir. Mesela şivesi çalıştığı yöredeki insanlara benzeyecektir. Bunun tersinin olması için kendini eve kapatması falan lazım. Değişmemeyi başarırsa eleştirilecektir. Bazı insanlarda 'Beni bu kadar çok eleştiriyorlarsa bir bildikleri vardır' deyip kendini paralar. Bu tip insanın her girdiği ortama, her maruz kaldığı yeni duruma göre kendini yeniden programlaması onu ne hale getirir. Beyni, kalbi ya da sinirleri süzgece dönecektir haliyle. Tabii ailesinin, eşinin, çocuklarının isteklerleri doğrultusunda değişmeye zorlanan erkekler ve kadınları da saygıyla anmak gerekir. Herkes değişmeye zorlar bizi, biz biz olarak kalmaya çabalarız. Kendimizi topluma olduğumuz gibi kabul ettirmeye çabalarken toplum bizi değişmeye zorlar.İnsanın özellikle fikri yapısının sürekli değişmesi olağan hatta elzemdir. Malum toplum geliştikçe fikirler de gelişir ve değişen çağlarla birlikte insanların inançları bile değişir. Ama bu değişiklikler çağları bulur. Bir insan ideolojisini, dinini, saç rengini değiştirirken zorlanabilir, ama bu adalet anlayışını ya da sulugözlülüğünü değiştirmek kadar da zor değildir.
Bir insana, 20 sene boyunca pembeden nefret etmiş bir insana pembe giymeyi dayatmak ne kadar mantıklı. Yani bu bir alışkanlık bile değil, zevk meselesi. Pembeyi sevmemek bir siyasi partiyi sevmemek gibi değildir. Ha kendisi pembeyi sever, giymeye başlar o ayrı. Bir inanç ya da fikri oluşuma gönül vermek, inanmak içine doğduğumuz coğrafya ile belirlenirken, heyecanlı biri olmak biraz daha karmaşıktır. Aklımızı kullanarak bilgimizi, kültürümüzü, anlayaşımızı geliştirebilir; bunun sonucu olarak da hoşgörümüzü, merhametimizi arttırabiliriz. Ama bir fincan yeşil çayla kredi kartı borçlarımızı unutamayız. Ne kadar dirsek çürütsek de ruhumuzda yoksa şair olamayız. Depresif bir insansak hayata daha pozitif bakmayı öğrensek bile bu ha deyince olmaz. Mızmız bir insan eğitimle bunu kontrol altına alabilir, ama yok edebilir mi orası muamma.
İçinde bulunduğumuz ortamın rengini illaki alıyoruz.  Sürekli iş ortamı değişen insanların her seferinde uyum sorunu yaşaması neden peki? Değişime ayak uydurma çabası ve beklentisi. Sebep bu işte. Stres ise hayatımızda ters  giden her şeyin sebebi neredeyse. Şimdi düşünüyorum da isteyerek ya da istemeyerek birine böyle bir stres yaşatmış olabilir miyim?

Her şey aynı çıkmaz sokağa götürüyor bizi: İnsan ilişkilerindeki tutarsızlıklar, adaletsizlikler, anlayışsızlıklar yumağına.
Ve hep aynı çözüm bu sokağın duvarını yıkabiliyor: Empati.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder