31 Mayıs 2012 Perşembe

PİKNİK MESELESİ

Piknikler hayatımızın vazgeçilmezi. Hepimiz (özellikle şehirlerde yaşayanlar) gidemediğimiz tatillerin, ve ziyafetlerin acısını çıkartmak için piknik alanlarına yığılıyoruz baharla beraber. Mangal, top, hamak...
Kimi zaman kalabalık aile grubu ile kimi zamansa çekirdek aile olarak bu asli vazifemizi yerine getiriyoruz. Neden mi asli vazife diyorum? Çünkü herkes için piknik rahatlama ve eğlenme anlamına gelmez. Örneğin kalabalık bir aileyi ele alalım. Baba (yaşı geçkinse) gölgede oturur ve bulmaca çözer ya da bacanağıyla (herhangi bir hısım da olur) tavla oynar.Genç olanlar top çevirir ip atlar v.s. Çocuklar piknik alanlarının klasiklerinden olan park alanında koşturur. Mangalı erkeklerden biri yapar.Bizim gibi çekirdek ailedeyse babalar yapar.Ateşle uğraşılır; etler yanabilir. Daha bir sürü angaryayla uğraşan birileri olur. Birde küçük bebeği olan bayanlar için tam bir zulüm piknik deden faaliyet. Yok düşecek; yok yerden çöp toplayıp Ağzına dolduracak derken, piknikçilerin bazıları işin yükünü çeker. Amaç: Ben yorulsamda çocuklarım temiz bir hava almış olsun.Peki bu insan pazartesi işe gidecekse ne olacak? Orası ayrı konu.

Bir de üniversite ya da lisede arkadaş topluluklarıyla gidilen piknikler vardır.Sonuç pek değişmez maalesef (istisnaları saymıyorum tabii). grubun içinden bir kaç kişi daha fazla yorulur her zaman. Benimde üniversite döneminde gittiğim piknikler oldu fakat eğlenemediğim piknikler çoğunluktaydı. Ya malzeme o aç öğrenci topluluğunu doyurmaya yetmez ya da beraber gidildiği halde orada gruplaşmalar olduğundan eğlenceden mahrum kalınır.

Benimde eğlendiğim piknikler oldu tabii. 12-13 yaşlarında ablamın(benden 6 yaş büyük) beni kendisinden ayırmadan; sen küçüksün aramızda sıkılırsın demeden hatta ısrarla götürdüğü piknikler hafızamda dün gibi taze kaldı. Canım ablam bu, yılda bir kez yapılan, annemden yalvar yakar izin alınarak gidilen piknikler için bir de bizim için izin alırdı. Çünkü zaten otun ağacın arasıda yaşarken ve yapılacak işler varken anneme piknik faslı yapmamız pek mantıklı gelmezdi.Neyse ablamın bütün arkadaşlarının uygun zamanı ve izinleri ayarlanınca, en geç mayısta bir saatlik yolu piknik malzemelerimizi kendimiz taşıyarak piknik alanına varırdık.
O pikniklerde genellikle mangal olmazdı. Çay ve ev kızlarının binbir marifetle yaptıkları börekler,dolmalar,kekler yenirdi. Mutlaka bir 'erkek röntgenci var mı ?' korkusu atlatılırdı. Çayırlara gelen teyzelerde (hemizin tanıdığı) misafirimiz olurdu. Herşey güzel olurdu. Kızların arasındaki gizli sevda imaları(küçükler varsa asla açıkça dertleşilmezdi) , sırasıyla türkü söylemeler(ablam mutlaka bana söyletirdi) ip atlamalar...
Ben küçük olduğum için çok çalışmazdımda. Sanırım bu kadar güzel ve zevkli hale getiren de buydu . Orada da çalışmış olmamak için olsa gerek her şey evde hazırlanırdı. Nedense işin dinlenme kısmı atlanıyor hep pikniklerde.
Oysa açık hava, şanslıysanız küçük bir dere ve onun sesi dinlenmek için çok güzel bir ortam. Bizlerse orada da bir telaş ve koşturma içinde geçiriyoruz zamanı.Eve yorgun argın dönüp bir dahaki pikniğe kadar tövbeler ediyoruz pikniğe gitmeye.
Oysa böyle olmasına gerek yok.
Velhasıl her konuda olduğu gibi piknik meselesinden de keyif almak ya da almamak bizim elimizde.

24 Mayıs 2012 Perşembe

Çocukken Ben

Çocukken sadece bayramlarda gidebilirdik bakkala.Çünkü ancak o zaman cebimize birkaç bozukluk girerdi. Şimdiki çocuklar gibi şunu istiyorum diye tutturamazdık. Haftalık harçlık mı, o da ne? Evde yemek yenir, aç gittiysen okula öğlene kadar aç kalırdın.
O yüzden de bayramları iple çekerdik. Bayram harçlığımızda şimdiki kadar dolgun değildi,ama  kendimizi zengin hissederdik. İstediğimiz herşeyi alamayacığımız için karar vermek zor olurdu.Ciklet mi yoksa çikolatamı alsak. Balon ya da çat pat da seçenekler arasındaydı. Ha bir de plastik top vardı.Bir önceki bayramdan kalan muhakkak patlamış olduğu için içmizden biri(muhtemelen abim) top alırdı. Tabii oda bir kaç gün içinde patlayacaktı.
Böyle olduğundan mıdır nedir hepimizin büyüklük hayallerinde çikolata,lolipop ve gazoz almak vardı. Kendi paramızı kazanınca alacağımız sonsuz sayıda abur cubur. Çikolatadan denizlerimiz, gazoz kapaklarından teknelerimiz vardı hayallerimizde.
Sonra büyüdük.Ne abim koliyle lolipop aldı; ne de ben patlayana kadar cips yedim. Gerçi hala abur cubur yeme potansiyeline sahibim, ama şimdide yok zararlıydı, yok rejimdi derken yine hayalimize kavuşamadık. Abiminde artık lolipop yediğini hiç sanmıyorum.


Şimdiki çocuklar her ne kadar zararlıda olsa bu saydıklarımı fazlasıyla yiyor(maalesef). Bizimki ulaşılmaz olana duyulan özlemdi belkide.Çocuklar günümüzde neyin hayalini kuruyor bilmiyorum. Onlara hayal kurma ,bir şeyin özlemini duyma fırsatı sunmalıyız belkide. Para biriktirmek kumbara doldurmak ne heyacanlıydı. Üstelik doğru dürüst bir kumbaram bile yoktu. Kola kutusunu abim delerdi. Onu kumbara niyetine kullanırdık.Kendi kendine çözümler üreten çocukların hayal gücünün daha çok gelişeceğine inanıyorum. Legoları üreten firmada bu fikirden yola çıkmıştır herhalde.Sonuçta her icat bir soruna çözüm üretmek için geliştilmemiş midir?
Çocukları hayal kuran kendi kendiyle de vakit geçirebilen bir ülke olsak eskisi gibi.
Bilmemki; acaba daha mı iyi olurdu?

15 Mayıs 2012 Salı

İthakaya Giderken...


İthaki

İthaka'ya doğru yola çıktığın zaman,
dile ki uzun sürsün yolculuğun,
serüven dolu, bilgi dolu olsun.
Ne lestrigonlardan kork,
ne kikloplardan, ne de öfkeli Poseidon'dan.
Bunların hiçbiri çıkmaz karşına,
düşlerin yüceyse, gövdeni ve ruhunu
ince bir heyecan sarmışsa eğer.
Ne Lestrigonlara rastlarsın,
ne Kikloplara, ne azgın Poseidon'a,
onları sen kendi ruhunda taşımadıkça,
kendi ruhun onları dikmedikçe karşına.


Dile ki uzun sürsün yolun.
Nice yaz sabahları olsun,
eşsiz bir sevinç ve mutluluk içinde
önceden hiç görmediğin limanlara girdiğin!
Durup Fenike'nin çarşılarında
eşi benzeri olmayan mallar al,
sedefle mercan, abanozla kehribar,
ve her türlü başdöndürücü kokular;
bu başdöndürücü kokulardan al alabildiğin kadar;
nice Mısır şehirlerine uğra,
ne öğrenebilirsen öğrenmeye bak bilgelerinden.


Hiç aklından çıkarma İthaka'yı.
Oraya varmak senin başlıca yazgın.
Ama yolculuğu tez bitirmeye kalkma sakın.
Varsın yıllarca sürsün, daha iyi;
sonundakocamış biri olarak demir at adana,
yol boyunca kazandığın bunca şeylerle zengin,
İthaka'nın sana zenginlik vermesini ummadan.
Sana bu güzel yolculuğu verdi İthaka.
O olmasa, yola hiç çıkmayacaktın.
Ama sana verecek bir şeyi yok bundan başka.


Onu yoksul buluyorsan, aldanmış sanma kendini.
Geçtiğin bunca deneyden sonra öyle bilgeleştin ki,
Artık elbet biliyorsundur ne anlama geldiğini
İthakaların.


(Çeviren: Cevat Çapan)
Konstantinos Kavafis(Antoloji.com)



Aslında İthaka (ithaki) Yunanistanda bir ada. Ne Yunanistanı gördüm, ne de Odysseus'un destanını çok iyi bilirim. Beni İthaki Yolcusu ismini seçmeye yönlendiren şey Konstantinos Kavafis'in yukarıdaki şiiri oldu.  Bu şiiiri üniversiteye giderken yolumun üstündeki bir kitapçının bana verdiği kitap ayracında görmüştüm. Bana hayali bir yeri anımsatmıştı. Bizim kültürümüze göre söyleyecek olursak; İthaki varılmak istenen menzildi. Gidilmek istenen, yolculuğun bir ömür boyu sürdüğü bir hayaldi. Mitolojide geçmesi hayal ürünü olması ihtimalini daha da güçlendirmişti zihnimde.
Hepimizin ithakisi ayrı aslında. Kimisi için bu dünyada bir makam, ülke, mabet..Müslümanlar için Kabe belki de.
Hristiyanlar için Küdüs ya da başka bir yer, yahudiler için başka. Ama sonuçta hepimizin bir menzili var.
Şiiri okuduğumda (özellikle 6-7. satırlarda) hayatın bizi bizim izin verdiğimiz kadar incitebileceğini, ulaşmak istediğimiz hedeflerin hiç birinin ulaşılamaz olmadığının bir kez daha farkına vardım. Gerçi bu yinede çabuk pes eden yapımı değiştiremedi ya neyse.Ben şiirin sonundaki o bilge olma vaadini düşlüyorum şimdilik. Tabii bunun için Kavafis'in dediği gibi yolculuğum esnasında çok dikkatli olmalıyım.
Benim için İthaki neresi tam olarak bilmiyorum. Belkide birden fazla yerin ve olayın karşılığı bu isim tamlaması. Şöyle bir düşününce bu dünyada ki yaşamımı da göz önüne alınca , en yakın karşılığı cennet olabilir.
Sonuçta hemizin bir cennet hayali vardır. Belki hiçbir yaratıcıya inanmayanların bile...