5 Haziran 2012 Salı

İPEKTEN DOKUNUŞ












İpektendi annemin bana sarılışı. Elleri çalışmaktan erkekleşmiş, sertleşmişti;ama bana dokunuşu ipektendi işte.
Bunu sağlayan neydi? Şefkat mi? Sonsuz özverisi mi? Sevgisi mi?
Annem kitap okumamış (kutsal kitaptan başka), doğru dürüst bir okula gitmemişti. Bu yüzden onunla Tolstoy'un Savaş ve Barışı üzerine kritik yapamadım hiçbir zaman.Zaten o ve babam ders kitapları dışındaki malumata pek kıymet vermezler ve (hatta bazen gizlice kitap okurdum) beni böyle uğraşlardan men ederlerdi.
Oysa  annem benim bilmiş tavırlarımdan -görünürde tatlı sert eleştirsede- gizli bir gurur duyardı.Buda bana yeterdi.Kadife gibi sarar insanı annesinin güveni.
Canım annem..
Annem beni okula bırakamadı hiç. Kahvaltımı genellikle ablalarımdan biri verir beni okula onlar hazırlardı. Ama saçlarımı kendisinin taradığı zamanlar benim için paha biçilmezdi.Saçlarımı örerken sadece bana özel(ve bu yüzden diğerlerinin bana sinir olduğu) bir tekerleme söylerdi. Türkçesi biraz garip ama hatırladığım kadarıyla şöyleydi:Gitsin suya,gelsin beline diye devam eden .Ve tabii ki o tarayınca daha az acırdı canım(ablamlar alınmasın:)) Saçıma dokunuşu ipektendi.
Annemle okul müsameresi için ya da diğer ihtiyaçlarım için alışverişe belki sadece bir kaç kez gitmişimdir, ama annem en güzel elbiseleri dikerdi bize.Küçüklüğümden hatırladığım nadir elbiselerimden birisi annemin bana 23 Nisan gösterim için diktiği mavi kumaştan beyaz dantelli elbiseydi.Kendisi uğraşmış, zetina markalı dikiş makinasıyla dikmişti. Bütün ilkokul hayatım boyunca giydiğim önlüklerde bittabi annemin el emeğiydi.
Annemle oyunlar oynamadık hiç. Bizimle saklambaç oynayacak, bize bebekler yapacak zamanı yoktu çünkü. Öyle görmemişti büyüklerinden.Kocaman kadın nasıl oynasındı çocuklarla.Zaten kendi çocukluğunda bile oyuna doyamamıştı muhtemelen.Buna rağmen çok ince bir espri anlayışı olduğunu ve ince bir zekaya sahip olduğunu düşünüyorum.Yeri geldiğinde bizi gülmekten yerlere yatırırdı. Yeri geldiğinde de özlü bir hikaye ile terbiye ederdi.
Ama beni çok sevdiğini bilirdim yine de.
Annem benimle oynamadı, beni parka götürüp matematik ödevimle uğraşamadı,doğum günü partileri düzenleyemedi,ama;
Kızının canı istemiş diye bir şehirden başka bir şehire olmadık yemekler göndermeye üşenmezdi. Biz biraz daha fazla yiyelim diye sofradan hep yarı aç kalktı..Onun da sevdiği meyveler olduğunu ben ancak lisedeyken(belki de üniversideyken) öğrenebilmiştim. Şefkati ipektendi.
 Her türlü ihtiyacımız için tarlada ve evde kendini paralardı (hala da paralar gerçi). Çok gururlı bir kadın olmasına rağmen bizim için herhengi birinden küçük iyilikler istemekten çekinmezdi. Ne bileyim bir alışveriş esnasında esnaftan indirim istemek gibi.Vazgeçmişliği bizim içindi.
Hayatını ikinci plana atan tüm çocuklarına yetebilmeyi başaran anne olmak pekte mümkün değildir. Zaten böyle bir şey bekliyorsak annelerimizden, aldanıyoruz demektir. Benim annemde çok zorlandı. Diğer kardeşlerimce (bazen benim de) eleştirildi bazen. Ne zaman anlarız annemizin o ipek dokunuşunun dünyalara bedel olduğunu. Ondan bir şekilde ayrı kalınca. Yılda sadece belli vakitlerde annemi görebilmek beni hep üzerdi, ama annenin evladını kısıtlı görmesinin acısını anne olunca anladım.
Hasret her iki taraf içinde zor, sıkıntılı.
Annesi uzakta olmayan birkaç km uzakta olan hatta yakın bir şehirde olan herkes annesini çok sık ziyaret etmeli. Bunun kıymetli bir şans olduğunu düşünüyorum.
Tıpkı bunun gibi  'Anne' yazısı da sadece anneler gününde değil böyle, esdikçe de yazılabilirmiş. Annemiz göremese de...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder