Kaynananız canınıza mı okuyor? İş arkadaşlarınız yüzünden midenize kramplar mı giriyor?
Görümceniz eltiniz komşularınız sizi hak etmiyor mu?
Şimdi içinizi boşaltmak istiyorsunuz değil mi?
Durunnnnnn!
Bunu yapmadan önce bir de STV nin Küçük Kıyamet filmini izleyin. Bakın o zaman gıybet, çekiştirme, alay etme gibi eylemler size önceki kadar çekici gelecek mi?
Dehşete düşmek garanti.
Dizinin konusu çok ilginç. Durup dururken karşınıza beyazlar içinde Medet adında bir elçi çıkıyor ve yakında öleceğinizi hesaplarınızı kapatmanızı söylüyor. Öleceğinizi bazen bir iki yıl önce bazende 24 saat öncesinde haber veriyor. Öleceğini önceden hisseden insanlar olduğunu duymuştum.Tabii sonuçta bir televizyon dizisi olduğu için
(Filmdeki Medet karakterinin dış görünüşü de enteresan.)
Daha da ilginci dizi başlarken jenerikte geçilen yazı.
'' Bu dizi gerçek olaylardan esinlenerek çekilmiştir.'' Nasıl yani diyor insan.Kaç kişinin başına gelmiştir ki böyle bir durum?
Gelmiş demek ki. Neyse benim izlediğim bölümde 3 çocuklu, başörtülü, çocukları için evlere temizliğe giden kendi halinde bir kadının hikayesi anlatılmıştı. Medet ona öleceğini 24 saat içinde kapatması gereken hesaplarını kapatması gerektiğini söylüyor ve çok az bir süre sonra da beyninde tümör olduğunu öğreniyor. Kadın çocukları ile ilgili problemleri çözmesi, onların geleceğini garanti altına alması gerektiğini düşünür ve bunun için bir gün içinde onlara üvey anne ayarlamak gibi uğraşlara girişir.
Oysa asıl hesap başkadır. Çocukları için kendini paralayan bu inançlı kadın öldüğünde asıl hesabın ne olduğunu da öğreniyoruz. Meğer kahramanımız birinin haksız yere gıybetini yapmış. Tam olarak iftira da değil,
ama kadınla helalleşmesi gerekiyormuş. Ah o sahneler. Ondan sonra kocasının malum kadından helallik almaya çalışmasını izliyoruz. Mesele basit, ama işleniş oldukça etkileyici. Azap gören kadın için ise Medet yine iş başında. Gerçek hayatta biz öldükten sonra bizim hesaplarımızı kapatmak için bir melek görevlendirilir mi ? Allah isterse olur. Amma ve lakin bizim bildiğimiz ölürsen bittin. Şimdi bir düşündük değil mi?
Kaç kişinin arkasından konuştuk, alay ettik hatta iftira attık bilmeden ha kaç kişinin? Sizin hatırlamanıza gerek yok. Hiç zorlamayalım hafızalarımızı. Bizim yerimize Hafaza melekleri tutuyor çeteleyi. Dikkat ettim, kendime ve çevremdekilere. Hiç çekinmeden amirlerimizin, iş arkadaşlarımızın, otobüste bizi sıkıştıran insanların, sokaktan geçen ve kıyafeti bize enteresan gelen bilumum vatandaşın arkasından olup olmadık laflar ediyoruz hiç çekinmeden. Herkesin niyeti iyi, içi temiz ama. Bu konuda sıkıntı yok.
Kadın bir tek söz yüzünden kabir azabı çekiyor, daha doğrusu çekeceğiz. Şanslıysak, Allah'ımızı memnun etmenin bir yolunu bulabilmiş isek bile (Nitekim filmdeki kadının kocasına Medet karın azapta ona yardım et deyince o, ama karım inançlı bir insandı nasıl olur? diyor) birine rüyada ya da Rabbimin uygun gördüğü başka bir şekilde malum oluncaya kadar azap çekeceğiz.
Ne garip, zina yapsanız, namaz kılmayıp içki içseniz affedilme ihtimali var, ama bir kişinin bile kul hakkı varsa üzerinizde mahşerdeki hesaplaşmaya kadar kabirde de azap çekeceksiniz.
Diziyi seyrederken kabir azabı, islamda kul hakkı gibi konulara inanmıyorsanız bu ne saçmalık demeniz yüksek ihtimal. Böyle bir durumda ne dizinin oyuncuları ne görsel efektler umurunda oluyor insanın. Çünkü ne yaparsak yapalım, ne kadar sadaka, zekat verirsek verelim kurtulamayacağımız günahlarımızın olduğunu öğrenmek '' Geriye kalan teferruattır'' hissi yaşatıyor. Hem de en şiddetlisinden. Daha jenerikteki sahneler bile etkiledi beni şahsen. Küçük, beyazlar içinde, başının üzerinde bir kronometre ile gezen küçük kızın bir merdivenin üzerinde yaşlılığına kadar gösterilmesi dizinin konusunu da ele veriyor zaten. Mesaj açık:
Geri sayım başladı. Kronometre hızla akıyor ve senin için son yaklaşıyor. Tercihlerini ona göre yap.
Kendiminde dahil olduğu insanlık denen cinsi daha bir milyon kitapta yazılsa anlayamayacağım. Öleceğimizi biliyoruz, tepemizde bir geri sayım göstergesi var ve duracağı saniye salise belli. Bizse sırf bu sayacın ne zaman duracağını bilmediğimiz için delice saldırıyoruz dünyaya. Daha da ilginci yaşlandıkça daha çok arzuluyoruz dünyalıkları. Ölümden daha çok korkuyor, ama onu daha az düşünüyoruz. Gençken ölmek, ibadet etmek, gece namaz kılmak, oruç tutmak daha kolay. Her nekadar yaşlandıkça hidayete erme durumu yaygın da olsa gençken her şey daha kolay. Bu konuda herkes az ya da çok tecrübe sahibidir zaten.
Öleceğini bilipte hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan, kendi zekasının farkında olup üstüne de ukalalık yapan insan aslında ölüm karşısında gerçek bir ahmağa dönüşüyor.
Bazen düşünüyorum da meleklerin yerinde biz insanlar olsaydık, ölüm karşısında bütün sorumluluklarını bir yana bırakanlar da melekler olsaydı onlara katıla katıla gülüp şöyle derdik:
'' Ne kadar da ahmak ne kadar da aptallar bu melekler ya. HAHAAAAHAAAA''